Yepyeni bir sabahın ışıklarının odaya girmesi, Emily'nin kahverengi gözlerini aralamasını sağladı. Emily, huysuzca, uyumak için yatağında debelenirken, uyuyamayacağını farkedip doğruldu. İnce parmaklarını göz kapaklarının üstünde ovduktan sonra hızlıca yatağından kalkıp, odasının yan tarafındaki banyoya girmek için hazırlandı. Uyuşuk adımlarla banyoya vardığında aynada kendisine baktı. Yüzü uyumaktan şişmiş, güzelliğini almıştı. Yıkanınca ve kendine gelince bunun düzeleceğini umarak üstünü çıkardı. Üstünde hiç bir şey kalmadığında kafasındaki siyah lastik tokayı çıkardı ve çamaşır makinesinin üstüne koydu. Sıcak ayağını, küvete değdirdiğinde önce ürperdi, sonra diğer ayağını da küvete atarak suyu açtı. Ilık su hiç bir şeye aldırmadan boşa akıyordu. Bir süre suya öylece baktı. Bugün içinde kötü bir his vardı. Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi... Düşüncelerinden sıyrılmaya çalışıp, suyun bedeninde hareket etmesine izin verdi. Su onu her zaman rahatlatıyordu ve şimdi de biraz olsun kötü düşüncelerinden arınıyor gibiydi. Yıkanması nihayet bittikten sonra, küvetin hemen yanındaki deniz mavisi bornozuna uzandı ve üstüne giydi. Yavaşça odasına geldiğinde çekmecelerinden birini açıp giyecek bir şeyler aradı. Bugün havada ayaz vardı. İç çamaşırlarını çekmeceden çekip aldı ve üstüne giydi. Daha sonra dar paça kot pantolonunu ve uzun kollu bir sweetini çıkardı. O giysilerini ağır ağır giyerken içindeki kötü his onu hala terk etmemişti. Bu şeyleri giyiyordu ama şimdi nereye gidecekti? Düşündü... Saat daha erkendi, biricik sevgilisi henüz yemek yememiş olmalıydı. Ona sürpriz yapmaya karar verdi. Zaten James, Emily'nin bütün kötü düşüncelerinden sıyrılmasına yardım edecek tek kişiydi. Saçını hızlıca kuruttuktan sonra en tepeden topladı.
Tek başına yaşadığı bu sessiz evin kapısına doğru ilerledi. Kapının yanındaki ayakkabılarına baktı önce. Açık bir şeyler giyemezdi, hava kötüydü. Yağmur yağarsa çıplak ayaklarla ortada kalırdı. Zaten çoraplarını da giymişti. Sonunda en sevdiği spor ayakkabılarını giymeye karar verdi. Hazır olduktan sonra fortmantodaki kalın hırkasını ve evin anahtarını alıp dışarı çıktı. Caddeye doğru yürüdükten sonra önüne gelen bir taksiye binip sevgilisinin evini tarif etti. Nihayet James'in evine vardıklarında Emily çok da duyulamayacak bir sesle taksiciyle konuşmaya başladı. Berrak ve etkileyici sesiyle
" Borcum nedir? " dedi. Saçlarına ak düşmüş, orta yaşlarında olduğunu düşündüğü taksici
" 20 lira. " dedikten sonra Emily ona parayı uzatıp taksiden çıktı.
James'in evi sarı panjurlu bir evdi. Kocaman bir bahçesi vardı ve bahçenin bir tarafında çiçekler, bir tarafında meyve,sebzeler bulunuyordu. En dışarıdaki siyah demir kapıyı açıp ses çıkarmamaya çalışarak içeri girdi. Evin kapısına vardığında neşeyle kapıyı çaldı. Çok sürmeden James, altında sadece bir şortla kapıyı açtı ve belli belirsiz gülümsedi. Şaşkın bir şekilde
" Emily... " dedi. Emily onun bu tuhaf tavrına şaşırmıştı ama neşeyle konuşmaya başladı.
" Sevgilim, ben geldim! Beni içeri davet etmeyecek misin? "
James, elini salona doğru yöneltti ve ince sesiyle
" Buyur." dedi. Sesi titriyordu ama Emily farkedememişti bunu. Rahat mavi koltuklardan birine gülümseyerek oturduğunda yatak odasından gelen bir kadınla gülümsemesi dudaklarından düştü. Kadının siyah saçları ve yeşil gözleri vardı. Gerçekten güzel bir kadındı. Dudağına sürdüğü kırmızı rujun silinişi belli oluyordu ve Emily gözlerini kadından ayırıp James'a yönlendirdi. James güzel mavi gözleriyle aşağıya bakıyordu. Emily'nin yüzüne değil... Emily titrek sesiyle kekeleyerek konuşmaya başladı.
" Ja- Ja- James! Ne-ne.. Ne demek oluyor bu? "
Hışımla koltuktan kalkıp James'ın yanına gitti. Aşağı bakan suratını eliyle yukarı kaldırdı ve dayanamayarak ona bir tokat attı. Kim olduğunu bilmediği kadın şaşkınlıkla bir Emily'e bir James'a bakıyordu. Emily tekrar konuşmaya başladı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama sesi güçlü ve sinirliydi.
" James! Kim bu kadın?! " dedi yüksek sesle.Daha sonra kadın konuşmaya başladı. Zarif adımlarla James'ın yanına geldi ve gözlerini Emily'nin üzerinde gezdirdi.
" Sevgilim, kim bu saygısız kadın? "
Tam bir pislikti. Emily kusacaktı az daha. İkisinin yüzüne tükürmek istiyordu. Onlara kötü bakışlar attıktan sonra bağırmaya tekrar başladı.
" İki tane pislikten başka hiç bir şey değilsiniz! İkinizden de nefret ediyorum! James, sana değer vermiştim ama sen... Sen gittin beni bu aptal satanistle aldattın! " dedi. Kadın gerçekten de sataniste benziyordu. Siyah ojeleri ve kalın siyah göz kalemi sürmüştü. Gotik bir görüntü veriyordu. Ona iğrenerek baktı ve tekrar James'a döndü. Bu sefer sessiz ama tehlikeli konuşuyordu. Gözlerini kısmıştı.
" Göreceksin James... Bu yaptıklarınıın hesabını er geç vereceksin. Bu olay burada bitmeyecek. "
Hışımla kapıyı çarpıp evden çıktı. Soğuk havanın sinirli suratına çarpması ona iyi geliyordu. Bu kötülüklerle kaplanmış havasını kusup, yerine tertemiz bir havayı ciğerlerine çekmek istiyordu. James bunu nasıl yapabilmişti? Hayatının anlamı, yaşama neşesi ona bunu nasıl yapmıştı? Evleneceklerdi güya. Onu çok sevdiğini söylüyordu. Hayatından da çok sevdiğini... Ama her şey yalandı. Her şey... Artık insanlara nasıl güvenirdi? Dahası, bunları yaşadıktan sonra hayatına nasıl devam ederdi?
Koşuyordu. Hiç durmadan koşuyordu... Belki de ölmeliydi. Ya da belki de...
Onlar ölmeliydi! Bu iki pislik bu dünyadan yok olmalılardı. Durdu. Geriye baktı. Evden fazla uzaklaşmış değildi. Geri dönüp onları öldürebilirdi. Hapse girmek umrunda bile değildi. Artık yapayalnızdı zaten. Ha sessiz bir evdesin, ha sessiz bir hücrede. Ne farkederdi ki? Hatta belki kendi kendini ele verirdi. Polisleri yormak istemezdi. Kafasında cinayet planları yapacağını hiç düşünmezdi ama şimdi en sevdiği insanı öldürme planları yapıyordu.
İçeri kapıyı kırarak girecekti. Onları muhtemelen yiyişiyor olarak bulacaktı ki bu sırada cebindeki keskin bıçağı çıkarıp onları delik deşik edecekti. Sonra kanlı elleriyle polisi arayacaktı ve kendini ihbar edecekti. Kaç yıl yiyeceği nereden bilinebilirdi, bunun da önemi yoktu. Aynı hızla koşarak, o pisliğin evinin önüne geldi tekrar. Kapıyı omuzlayıp kırdıktan sonra gördüğü manzaraya şaşırmamıştı. O satanist ve James, öpüşüyorlardı. Şaşkın bakışlarla Emily'e dönmüşlerdi. Kadın bağırmaya başladı.
"Aa, bizi rahatsız edip durma artık! O beni seçti, şimdi defol git! " dedi. Yaşayacaklarından zerre kadar haberi yoktu. Gözlerini kısarak kadına baktı ve sessizce konuşmaya başladı.
" Merak etmeyin bu son olacak. Zaten bir daha isteseniz de sizi rahatsız edemeyeceğim. " dedi. Onlara iyice yaklaştığında cebindeki keskin bıçağı çıkardı ve ikisine batırmaya başladı. Fışkıran kanlar midesini bulandırsa da bunu yapmak zorundaydı. İyilik yapıyordu. Bu dünyayı iki pislikten kurtararak iyilik yapıyordu... Onlarla işi bittiğinde telefonu alıp polisi aradı ve kendini ihbar etti. Çok sürmeden polisler gelmişti ve ona kollarını uzattı. İçlerinden birinin yüzünü buruşturup; " Iykk, bunu neden yaptın he? " dediğini duydu. Cevap vermedi. Onu artık yeni evine götürmeleri için hazırdı. Son bir kez daha onlara baktı ve gülümsedi. Mutluydu, hem de hiç olmadığı kadar...